Diş implantları herhangi bir sebepten çekilmeye ihtiyaç duyan veya kendiliğinden kaybedilmiş olan dişlerin yerine dışarıdan bir müdahale ile vücuda uygun bileşenlerden oluşturulmuş diş benzeri bir yapının yerleştirildiği işlemlere verilen genel isimdir. Cerrahi bir müdahale ile çene kemiğinde açılan bir uzunlamasına delik içerisine yerleştirilen vidanın ucuna takılan diş görünümündeki ve işlevindeki yapıyla kaybedilen dişin estetik ve fonksiyonel olarak kazandırılması amaçlanır.
Ağzınızdaki eksik dişin tamamlanması için yerleştirilecek vidaya uyumlu çene yapınız olup olmadığınızla ilgili bir röntgen çekimi, ardından eğer gerekiyorsa diş çekim işlemi sonrasında diş eti yarılarak implantın yapılacağı çene kemiğinde vida boşluğunun açılması, vida olarak tabir edilen implantın çene kemiğinize takılması, üç aylık bir implantasyon süreci, ardından ölçüleriniz alınarak oluşturulan kompozit veya zirkon kaplama bir diş takılmasıyla implant yapım süreci tamamlanır.
Peki bu şekilde insanların diş eksikliklerini gidermeye yarayan implant tedavisi ne zaman keşfedildi ve gelişimi nasıl oldu? Aslında implant tedavisi olarak adlandırılabilecek ve eksik dişlerin giderilmesini sağlayan ilk işlem milattan önce altıncı yüzyılda Maya uygarlığı tarafından yapılmıştır. Arkeolojik bulgular Mayaların, dişlerini kaybeden insanların kayıp dişlerinin yerine belli doğal bileşenler ya da ölmüş kişilerin dişleriyle bir çeşit implant işlemi uyguladıklarını göstermiştir. Bundan sonra oldukça uzun süreler (cerrahi gelişmelerin uygun olmadığı, malzeme teknolojisinin bu noktada olmadığı, dolayısıyla ağza yerleştirilecek sağlıklı bir implant üretilemeyeceği dönemlerde) ölen veya dişlerini satmaya gönüllü olan canlı bireylerden alınan sağlam dişler bir çeşit implant işlemi olarak yapılmıştır.
Ancak günümüz manasıyla implant işlemleri 20. yüzyılda yapılmaya başlanmıştır. Özellikle ağız içine yerleştirildiğinde kişiye uzun ya da kısa vadede zarar vermeyecek bileşenlerin üretilmesiyle hali hazırda var olan implant fikir uygulanabilir hale gelmiştir.
Maalesef yine de malzeme teknolojilerinin gelişmiş olmasına rağmen implant teknolojileri uzunca süre tam anlamıyla teorik temellere dayanmayan, bilimsel tez çalışması olarak sunulamayacak seviyelerde uygulanmış işlemler olmuşlardır. Birçok diş hekiminin kendi mantalitesine göre geliştirmeye çalıştığı implant tedavileri ampirik uygulamalar olarak kalmış, doktorların yayınladığı vaka çözümlemeleri olarak vuku bulmuştur.
1908 yılında ABD’de Greenfield’ın dizayn ettiği implant patent almış olsa da implant işlemleri bir sistematiğe oturtulmamıştır. Bu implant iridoplatin yapılı bir implant olup işlev yönünden yeterli ancak estetik açıdan normal dış görünümünü sağlamayan bir implanttır.
Bundan sonra 1950’li yıllara kadar oldukça farklı denemeler olmuştur. Krom-kobalt karışımlı diş implantı denemeleriyle 1930’da AlvinStrock nam salmıştır. Daha sonrasında 1940’ların sonuna gelindiğinde vitalyumdan yapılan vidalı ya da kafes biçimindeki implantlar ilgi çekmiştir. Lubit ve Rappaport bu implant sistemini 1949’da sunduğunda hala net bir implant teknolojisi ortaya konulamamıştı. Bunun sonrasında birçok diş hekimi (Tramonte, Benoit, Muratori, Linkow vb.) implant uygulamaları yapmışlardır. İmplant yapılmasının gerekli olduğu durumlarda bütün hekimler kendi el becerileri ve doğru olduğunu düşündükleri sisteme göre implant çalışmaları yayınlamışlardır.
Çağdaşlarının ilerisine giderek Linkow plaka dizaynlı implantlar ortaya çıkararak 60’lı yıllarda yeni bir implant çeşidini piyasaya sunmuştur.
İlerleyen süreçlerde bilimsel dökümantasyon sunulmayan implant çalışmaları geride kalmış ve ayakları yere basan bilimsel implant çalışmaları ortaya konulmuştur. Özellikle hala günümüzde kullanılmakta olan saf titanyum kullanılarak yapılan implantlar bilimsel çalışmaların temelini oluşturmuştur. Zaman içerisinde insanlar titanyum ile ilgilenmeye başlamıştır. Per-Ingvar Brånemark 1955 yılında kemik ve titanyum ile ilgili bir çalışma yaparken titanyumun ve kemiğin arasındaki adaptasyonu fark etmiştir. Delinen kemik titanyum maddeyi hiç hasar görmemiş bir kemik dokusu kadar sıkı bir şekilde sarıp kendini onararak gerçek ve tam bir implantasyon süreci oluşturmaktadır. Böylelikle vida yapımında kullanılan ana malzeme titanyum olarak günümüze kadar gelmiş ve modern implant teknolojilerinin ortaya çıkmasını, sistemlerin ve uygun malzemelerin keşfedilmesini sağlayan başlangıç atışı olmuştur.